Afganistan’da son zamanlarda meydana gelen değişmeler, Türkiye’den de yakından takip ediliyor. Taliban’ın bu kadar kolay bir şekilde Afganistan’ı teslim almasının arkasında ne var diye merak etmeden duramıyor insan. Türkiye’nin Kabil havaalanının güvenliğini sağlaması ve Afganistan’dan İran üzerinden Türkiye’ye uzanan göç dalgasının etkileri, faydaları, zararları üzerinde duruluyor. Ancak bunları iç siyasette bir malzeme haline getirmeden önce Afganistan’da olup bitenlerin sebepleri üzerinde durmak gerekir.
Çok bilinmeyenli bir denklem. Taliban Afganistan’a nasıl bu kadar kolay hâkim oldu? Taliban acaba ılımlı olmaya yönelik bir dönüşüm mü geçiriyor diye düşünüyorum. Cihatçı selefi paradigmalardan kurtulmuş, akl-ı selim sahibi bir Taliban mı ortaya çıktı da taraflar bu kadar kolay anlaştı acaba? Ama zor görünüyor. O zaman denklemin diğer unsurları üzerinde durmamız gerekiyor:
1- Kuzeyde, hemen tamamı Türk olan etnik grupların siyasi hak edinmelerini Pakistan istemiyor. Çünkü böyle bir durumda Peştun kimliği domino teorisine uygun şekilde Pakistan’da da huzursuzluğa sebep olacak. Çünkü Pakistan’ın batısında, özellikle Afganistan sınırı boyunca uzanan Serhat vilayetinde azımsanmayacak sayıda Peştun nüfus var. Ayrıca bu yöredeki Patan aşiretleri de bu Peştun nüfus içerisinde mütalaa edilir. Afganistan’da etnik kimliklere dayalı bir federatif yapı, Peştun kimliğini de tetikleyecek, Pakistan’daki Peştunların da Afganistan’daki Peştunlarla birlikte bir “Peştunistan” sevdasına kapılmaları, Pakistan yönetimlerinin öteden beri bir tehdit olarak algıladığı ve dolayısıyla engellemeye çalıştığı bir olgudur. Çin’in, bir taraftan kendisi Doğu Türkistanlıları terörist ilan ederken bir taraftan da Taliban yönetimini tanımaya hazır olduğunu açıklama mantıksızlığı, Pakistan’la müttefik bir ülke olmasına bağlanabilir.
2- Uyuşturucu ihmal edilmemesi gereken bir faktör. 1989’da Türk Ocakları olarak başlattığımız yardım kampanyasında toplanan yardımı Pakistan’a götürmüştüm. Peşaver’den güneyde Miranşah diye bir yere gittik; bütün Mücahit gruplarının cephanelikleri vardı. Hindukuş dağlarından, kuş uçmaz kervan geçmez yerlerden geçtik. Nihayet İndus nehrine ulaştık, artık kasabalardan geçiyoruz. Bir yer dikkatimi çekti yolun iki yanında sadece kasap dükkanları var, tezgâhta kuzu postu veya oğlak postu asılı. Azad Beg rahmetliye sordum (o da güya bir helikopter kazasında öldürüldü 1997’de) bu kadar çok kasap? Rahmetli güldü dedi ki onlar kasap değil oğlak postu eroin var demek; kuzu postu da Afyon! O zaman Hizb-i İslami’nin başındaki Hikmetyar uyuşturucu ticareti yapıyordu. Şimdi Taliban Kabile girince ilk önce Hikmetyar’ı evinde ziyaret etti.
3- TAPİ projesi. İsmini ilgili ülkelerin isimlerinin baş harflerinden alan bir proje (Türkmenistan, Afganistan, Pakistan, İndia). Türkmen petrol ve doğal gazının Afganistan Pakistan ve Hindistan üzerinden Hint okyanusuna taşınması. İngiltere’nin önerdiği bir proje…
Bu üç sebep, çok bilinmeyenli denklemin önemli üç unsuru. Başka sebepler de şüphesiz vardır. Ama sadece bu üçü bile istikrarlı bir Afganistan gerektirir. Yönetimde Taliban mı var, komünistler mi var, demokrasi mi var hiç önemli değil sadece istikrar… Zavallı genç Ahmet Mesud…
Ahmed Mesut Taliban’ın henüz giremediği Pençir vadisinde direnişe geçmiş. Rahmetli Ahmet Şah Mesut’un oğlu. Ahmet Şah Mesut bir suikast ile Taliban tarafından öldürülmüştü. Tıpkı, Stalin’in Troçki’yi Meksika’da gazeteci kılığına girmiş ajanlarına öldürttüğü gibi, 1998’de Taliban’ın mülakat yapacağız diye gönderdiği güya televizyoncu ajanlar tarafından öldürülmüştü. Zavallı diyorum, yardım beklediği yerlerden o yardımı alabileceğinden emin olamadığım için, hatta yardım etmemeleri ihtimalini daha yüksek gördüğüm için…